PERDE VE ARKASINDA 1. BÖLÜM: GEÇMİŞİN İZİ
1.BÖLÜM; GEÇMİŞİN HEDİYESİ
“ Sahne hayatımım ışıltısı rol oynamak gibiydi kamera kapandığında o süslü
hayat uçar giderdi.”
Birazdan ödül alacaktım “En başarılı kadın oyuncu” kategorisinde birinci seçilmiştim ve birazdan
adımı söyleyeceklerdi. Sahnenin en önündeki koltuktaydık ve adımın okunmasını bekliyordum.
Buğday tenime yakışmış, bana özel üretilen parlak dar sarı elbisem gözlerim gibi koyu kahve
olan saçlarımla harika uymuştu. “Ezgi şimdi seni söyleyecekler” dedi en yakın arkadaşım
Yeşim, sarı saçlarına maşa ve yeşil gözlerini belli etmek için özellikle göz çevresine makyaj yaptırmıştı.
Yeşil elbisesi ise sanki onun için yapılmış gibiydi. “ve sırada en çok beklenen ödülü sahibine vermek
üzere en başarılı kadın oyuncumuzu davet etmek istiyorum. Biliyoruz ki ekranda izleyen
seyircilerimizin en çok merak ettiği bu ödülün sahibi kim olacak!” dedi konuşmacı. Sözde herkesi
heyecana sokuyordu. En sonunda konuşmacı “Ve en iyi kadın oyuncu Ezgi Sarı oluyor sayın seyirciler!”
dediğinde herkes beni alkışlamaya başladı. Ben kürsüye adım attığımda ise alkışlar iki katına çıkmıştı.
Ödül verildiğinde ise zaten üç gün önce bana ezberletilen sözleri söylemeye başladım. “öncelikle bu
ödülü bana layık gördüğünüz için hepinize çok teşekkür ederim, ilk filmim olan aşk ve zekânın bu
kadar sevileceğini düşünmemiştim açıkçası” dedim ve bana ezberletilen sözlerin dışına çıktım.
“Senaryo ve oyuncu değişikliğinin sürekli yapılması, erkeklerin daha üstte olduğu ve gerçekten
şiddetin normalleştirildiği gösteren aşk ve zekâ filmin oyuncu kadrosunda olduğum için hepinizden
özür diliyorum.” Dedim ve yönetmenim olan Ender beye baktım “Senaryo konuda bana yalan değil
gerçeği söylenseydi inanın asla oynamazdım ve daha ilk filmimde ödül aldıysam yeni projelerimi
bekleyin. Çünkü çok daha güzel olacaklar buna söz veriyorum ve sizleri çok seviyorum.” Yönetmenim
utançtan kıpkırmızı olmuş “seni mahvedeceğim” bakışını atıyordu. Ben ise bu küçük oyumuma yeni
başlamıştım. Kürsüden indiğimde ise herkes beni konuşmam için tebrik etmişti. Yerime oturur
oturmaz Yeşim konuşmaya başladı “Kızım resmen kürsüde herkese karşı gerçekleri söyledin! Seni
tebrik ediyorum.” Dedikten sonra ellerini sarılmak için bana açtı ve bana sormadan sarılmaya başladı.
“Yeşim sarılmayı kes hemen!” dedim ve başparmağım ile işaret parmağımla vücudumdan çektim.
“benim *Hafefobi* hastası olduğumu biliyorsun.” Dedim fısıldayarak Hafefobi hastalığı dokunma ya
da dokunulma korkusunu içeren bir psikolojik rahatsızlık olarak geçse de o korku ve o temas hissini
sadece Hafefobi rahatsızlığı olanlar bilirdi. Yeşim “hadi ama Ezgi geçmişteki baban yok artık o çok
uzaklarda ve sana geçmişte yaşattıklarını tekrar yaşatamaz.” Dediğinde hemen sözünü kestim.
Baba figürü… Keşke herkes kızına iyi bir baba olmaya çalışsaydı. Yedi yaşında beni evden kovan
babam, beş yaşında beni dilendiren babam, on yaşında beni evlendirmeye çalışan babam, Ellerimin
titremesine neden olan babam, on beş yaşına kadar döven babam, hafefobi hastalığına sebep olan
babam…
“bir daha o kelimeyi ağızına alma sakın” dedim sinirle
“tamam, ama bu davranışın hiç doğru değil küçüklüğünde de mi hiç terbiye öğrenmedin mi sen?”
dedi Yeşim ve bu bardağı taşıran son damla oldu. “tabi sen ne bileceksin çocukken büyük olmayı,
küçükken olgun olmayı ailenin şımarık, geri zekâlı kızı” dedim ve o güzel elbisesine bir çırpıda
çantamdan çıkardığım suyu döktüm. Yeşim “ne yapıyorsun seni affetmeyeceğim!” dese de
affetmeyecek kişi bendim. Elbiselerimiz özel tasarımdı ve su da kalması parlaklığını söndürürdü.
“affedecek hiçbir şey yok, bana o kelimeleri demden önce düşüneceksin” dedim ve elinden
çekiştirerek hızlıca salonun dışına çıkarttım. Yeşim “ne yapıyorsun” dediğinde susması için işaret
ettim.
“biliyor musun yeşim senin yüzünden sahne hayatım kararabilirdi! Ya o kelimeyi dediğin anda atağım
tutsaydı?”
“insanlar gerçek seni görürdü, sinir hastası, bencil, egoist olan seni ezgicim, ya da geçmişinden
hediyelerini…
Sustum.
Susmak en büyük silahtır derdi annem, eğer silahın şarjörü biterse o zaman konuşarak ateş et onlara
“Ne oluyor burada” diye bir ses duydum. Gözlerimin dolduğunu o zaman anladım. Uzun boylu hafif
dalgalı saçları ve yeşil gözleri kendini hemen belli ediyordu “Ben Burak, Burak Dinçel Esir” dedi ve
yeşimin hemen gözlerinin parladığını gördüm, hemen araya atladı. “seni tanımayan yok Burak Bey,
dünyanın en iyi oyuncususunuz resmen!” Burak ise “kızı bir daha travmaları ile vurma” dedi sadece
“sizi karıştırmaz” dedim kısaca. Burak’ı oynadığı dizilerden ve röportajlardan biliyordum ve egoistin
önde gideniydi. “sizin gibi egoist birinin bu konu için gelmesi şaşırtıcı” diyerek devam ettim sözlerime.
Burak “bakıyorum bir tane filmin tuttu diye şimdiden oyuncu havasına girmişsin?” değinde hemen
savunmaya geçtim.
“sizi ilgilendirmez.”
“hadi ama Ezgi, hastalığın bilinse şu an bu sektörde yok olurdun” dediğinde hemen iç çektim.
“sen…” dedim kelimeleri tane tane söyleyerek “sen... Nasıl biliyorsun” dedim ve bizi dinleyen başka
kişiler var mı diye baktım. Şans yüzüme gülmüş olacaktı ki sadece “eski” arkadaşım Yeşim vardı.
“ezgi, biliyor musun bilmiyorum ama ben çocukluğumdan beri bu sektördeyim”
“Öyle bir hastalığım yok!” diyebildim sadece
“tamam, o zaman prova yapalım”
“ne provası manyak mısınız siz! Ben hiçbir projeyi onaylamadım.
İkisine de baktığımda Yanımızdaki Yeşim utanarak konuşmaya başladı. Burak’ın dudaklarında ise zafer
gülümsemesi vardı.
“Berkay Bey, birkaç günlüğüne tatile gitmişti ya…” dedi Yeşim sanki “Allah’ım lütfen azar işitmeyeyim”
diye bakıyordu gözlerime bundan sonra affedende kabahat zaten…
Berkay Bey ajansın bana kattığı en iyi dosttu menajerim olarak biliniyordu.
“Ben bir projeyi onaylamış olabilirim…” dedi pişman olurcasına. Zaten gergin bir gün geçiriyordum
“ne saçmalıyorsun sen” dedim artık sabrım kalmamıştı. “para için hiç düşünmeden mi yaptın bunu
?” tam Yeşim’e saldıracakken Burak hemen kolumdan tutarak müdahale etti. “bana dokunma!” diye
bağırdım hemen. Geçmişin hediyesi denen ellerim ve dizlerim titreyerek kendini belli ediyordu. Burak
kolumu bıraktı ve acır gözlerle baktı. “hastalığın bu kadar ilerlemişse git tedavi ol Ezgi, benden
tavsiye”
“bilmeden konuşuyorsunuz! Hem de ikinizde!”
Yeşim ve Burak kısa süre birbirlerine baktılar. Yeşim konuşmak için dudaklarını aralarken onun
konuşmasına izin vermeden Burak konuşmaya başladı “Anlat bakalım bilelim o zaman ne dersin
Ezgi?”
“Defol git Burak ve yanındaki sarı yılanı da yanında götür” dedim lafı daha fazla uzatmamak için.
Aklımda tek soru vardı benim rahatsızlığımı nasıl biliyordu.
Evime gelmiştim maalesef ki düşündüğüm tek şey “eski” arkadaşım Yeşimdi. Kafamda binlerce şey
varken birde Yeşim’e söylediğim sözler için vicdan azabı çekiyordum. İlkokul arkadaşımdı ve beni
yüzümdeki morluklara tanıyan –daha doğrusu seven- ilk kişiydi. Eskiden bu kadar çok param olmadığı
için evi Yeşimle ortak tutmuştuk, birlikte kalıyorduk. Kafam dağılsın diye sosyal medyaya en son
attığım atığım ödül gönderisinin yorumlarına baktım.
@ezgisarifam “Bu kızın güzelliği şaka olmalı herhalde, böyle bir güzellik hiç görmedim”
@ezgisaribirmarkadir: Aşk ve zekâ filminde oynadığın o karakteri hak etmiyorsun güzelim, keşke
daha güzel bir projede yer alsaydın
@ezgisaridiyebitmisim: harikasın kraliçe
Gelen yorumlar çoğu zaman fanlarımdan geliyordu ancak gözlerim bu sefer tanıdık bir isime denk
gelmişti.
@egedemir: böyle devam et yoluna, başarılar.
Ege demir bu kişiyi biliyordum! On yaşında evden kaçmaya çalışırken bana yardım etmişti ve onunla
geceden sabaha kadar oyun oynamıştık. Ondan sonra işler kötüye gitmişti. Babam beni bulmuş
sonrada… Tamam, kötü şeyleri düşünmeyeceğim uzun lafım kısası Ege benim ilk ve çocukluk aşkımdı.
Hemen profiline girmiştim.
Ege Demir
İstanbul.
Hacettepe üniversitesi tıp fak. 5/6
Ege küçüklüğünden beri doktor olmak istiyordu ve hayallerine ulaşmıştı. Acaba nasıl tıp kazanmıştı bu
çocuk küçükken ona kadar saymayı bile bilmiyordu. Hemen mesaj yazma yerine girdim ve bir şeyler
yazmaya çalıştım.
Selam ben Ezgi hatırladın mı?
Sildim.
Nesin kızım sen on yaşındaki ergen erkek mi?
“Neyse, sakinim” Dedim kendi kendime. Bu laf psikolojik olarak sakin olduğuma inandırmak için
söylediğim saçma bir söz daha doğrusu yalandı, genelde her sakinleşmem gerektiğinde bu lafı
söylerdim.
Seni özledim.
Yine sildim. Sanki eski sevgilim de barışmak istiyormuşum gibi oldu
Ben düşünmeye devam ederken mesaj yerinde yazıyor yazısını görmüştüm. İçimden büyük bir küfür
ettim yakalanmıştım. Çünkü onun mesaj yerinde olduğum için yazdığı şeye otomatik olarak görüldü
yazacaktı. Mesaj yerinden çıkacakken Ege benden önce mesajı yazmıştı. Şimdi gerekten
yakalanmıştım.
EGE: neler yazıp siliyorsun Ezgi
Mesaj karşısında boş boş bakakalmıştım. Bu kez fena naneyi yemiştim. Hemen bir mesaj yazmıştım.
Kimsiniz.
Evet, dâhice fikrimin adı; madem bir şeyi düzeltemiyorsun o zaman onun içinde gibi davran
Plan basitti onu hatırlamıyormuş gibi davranmak.
EGE: Madem beni tanımıyorsun o zaman neden yazıp siliyorsun?
Planım tıkır tıkır işliyordu.
Beyefendi siz iyi misiniz? Yanlış görmüşsünüzdür.
Ben yazdığım anda Ege’de benimle birlikte aynı andan yazmıştı.
EGE: Üç, iki, bir ve puf! Bu sana bir şeyler hatırlatıyor mu?
Ege’nin yazdığı söz ile Geçmişe dönmüştüm. O dediği söz geçmişimin yara bandıydı. Ben o zamanları
özlüyordum. Sahne hayatımım ışıltısı rol oynamak gibiydi kamera kapandığında o süslü hayat uçar
giderdi.
Ayy çok güzel şuan çok beğendim kalemine sağlık edoş
YanıtlaSil