BİR SEANS BİR ŞANS BÖLÜM 1: YARA
BÖLÜM 1: YARA
“hiç konuşmadı ama çizimleri her şeyi anlattı”
“Misafonya, sıradan bir sesin tetikleyiciye dönüşmesidir” söylediğim sözle öğretmen bir bana, birde resme baktı. Resimde yemek masasında bir kız ve o kızın arkasında silueti vardı ancak siluet yemek yiyen aileye bıçak çekiyordu. Konumuz bir hastalığın oluşturduğu duyguyu resme dökmek ve onu tek bir cümle ile anlatmaktı. Öğretmenim bir bana birde çizdiğim tuvale baktı. “Güzel anlatım Aida ancak ben resimde bir detay fark ettim” kafamı hafif yukarı kaldırıp öğretime baktım “Nedir hocam, resimim de pek çok detay var?” “Resimdeki o kız sen misin? Bakır saçların, çekik yeşil gözlerin resimde ki ile aynı gibi” hiç düşünmeden yanıt verdim “Resimdeki kızı kendimden esinlendim ama kendimi çizmedim, eğer kendimi çizseydim tuvaldeki aileye bıçak çekilmiş değil kafaları masada kesilmiş olurdu.” Öğretmenim dediğime şaşırmış olacak ki anlamaz gözlerle bana baktı. “Kendi hastalığını mı çizdin?” diye sordu bu defa
“Evet hocam” diyerek kısa bir cevap verdim.
“Anladım Aida, resimdeki duygu iyi anlatılmış”
“Teşekkür ederim hocam”
Hocamız hemen yanımdaki İdil’in resmine baktı. Resim atölyesi aşırı dar olduğu için İdil hemen yanımdaydı ve malzemelerimiz ikimizin de ortasındaki küçük sehpaya koyuyorduk. İdil bu dünyanın çekilebilir olduğunu hatırlatıyordu bana. Kısacık mavi ve dalgalı saçları, buz mavisi gözleri ve bu gün giydiği mavi yeşil kazağı onu başka bir dünyada yaşıyormuş gibi gösteriyordu. O benim en yakın arkadaşımdı ve hep öyle kalması için ömrümü bile verebilirdim. Onun resminde ise kırmızı bir deniz ve sönük, yamalı bir kalbin kırmızı suya batması vardı.
O da kendi hastalığını çizmişti.
“Senin cümlen ne İdil?”
Öğretmenin sorduğu bu soruya bende istem dışı kulak misafiri olmuştum.
“Kalp hastalığı, kalbin atmayı unuttuğu anların yükünü bedenin taşımasıdır.”
Öğretmen yine şaşkınca İdil’e bakmıştı
“Kalp yetmezliğini mi Anlatmaya çalıştın İdil?”
“Evet hocam, hem Kalp yetmezliği hem de ASD hastalığını anlatmak istedim.
“ASD’yi nasıl anlattın?” hocanın İdil’e sorduğu soru benim de merakımı uyandırmıştı.
“ASD zaten kalbin içinde delik olması durumu hocam resimde gördüğünüz kalpte yama var bu da ASD hastalığında kullanılan bir yöntem, bu şekilde resme çevirdim”
Hocamız “Çok başarılı İdil” dedikten sonra yanımızdan ayrıldı, başkalarının resmine bakmaya gitmişti. En sonunda İdil’e dönüp konuşmaya başladım.
“Çıkışta yürüyüşe gidiyor muyuz İdil?” idil ise sanki ona çok kötü bir şey demişim gibi bakıyordu.
“Çıkışta yemek yemeğe gidelim mi Aida?”
Asla
“Yürüyüş daha mantıklı gibi…” dedim kısık sesle sonra ise İdil’in ne yapmaya çalıştığını anladım, İdil kalp hastası olduğu için tempomuza yetişemiyordu
“Özür dilerim… Bir an unuttum”
“Sorun değil hepimizin kusurları var amacımız o kusurları parlatmak değil mi sence?”
“Kalp hastalığı bir kusur değil”
“Kalp hastalığı senin anlayamayacağın kadar büyük bir kusur”
Sustum.
Sustum çünkü bazı acıların yaşayamadan öğrenemediğimi biliyordum.
“Anne ne psikoloğu, ne saçmalıyorsun!
“Aida düşündüğün kadar kötü olmayacak hem Baran Beyin bu gün ki son seansıymış bunu kaçıramasın”
“İyi de anne Baran Bey kim?”
Ne kadar yalvarsam da etkisizdi çünkü annem beni psikoloğa götürmekte kararlıydı. Dün ki çizimimi öğretmen Anneme atmış, annem de “Bu kesinlikle normal bir resim değil” tanısını koyarak psikolog arayışına kapılmıştı.
“Konu kapandı Aida! Yarım saate hazır ol çıkıyoruz”
“Senden nefret ediyorum Anne!”
“Bende seni çok seviyorum kızım”
Odama çıkarken içimdeki ön yargıyı ve nefreti kenara attım. Sakince telefonumu açıp Bara denen psikoloğu araştırmaya başladım. Zaten psikolog Baran yazınca ilk sırada “Baran Elçi” çıkıyordu, büyük ihtimalle annemin götüreceği kişi buydu. Biraz daha araştırınca Baran Beyin o kadar yaşlı olmadığını hatta neredeyse benle yaşıt olduğunu öğrendim ben yirmi bir yaşında o ise yirmi beş yaşındaydı işine yeni başladığını varsayarsak acemi bir psikoloğun eline düşmüştüm.
“Aida hadi çıkıyoruz!” telefonu bırakıp anneme seslendim “Geliyorum anne” Baran Beyi araştıracağım derken hazırlanmayı unutmuştum. Hızlıca bu gün giydiğim rengârenk üstümü çıkardım, bakır saçıma uyan turuncu bir kazak giydim. Altımdaki siyah eşofmanı çıkarma gereği duymadım.
Yol boyunca annemle tartışsak da maalesef Baran Beyin odasının önündeydik. Sıra bana gelecekti ve konuşmamakta niyetliydim. “Sıradaki” diye seslenen tiz sesli kızın sesini duyunca anneme sarılıp odaya girdim seslenen kadın ben girdikten sonra kapıyı kapattı. Genç duruyordu büyük ihtimalle staj yapan öğrenciydi. “Oturabilirsin” sonunda Baran Bey konuşmaya başladı ben ise sessizce yerime oturdum. Baran Bey ise kumral ve önleri uzun saçları, umutla bakan kahverengi gözleri, belirgin yüz hatları ve belirgin elmacık kemikleri olan standarttın üstünde bir erkekti.
“Nasılsın Aida?”
Sessiz kalmaya niyetliydim
“konuşmaya istediğin zaman başlayabiliriz, sıkma kendini”
Tekrar sessizlik yeminimi korudum.
“Resim sergisi için heyecanlı mısın?”
Çekik yeşil gözlerim bu sefer parladı.
“Evet hem de çok, bu serginin konusu hastalıkların bizlere ne hissettirdiği ve Hocamız benim resmimi beğendiğini söyledi!”
Baran bey ise zafer kazanmış gibi gülümsüyordu.
“Peki sergi nerede olacak?
“Bu hastanenin girişinde” dediğim sözden sonra Baran Bey şaşırdı aklından bir şeyler geçirdi ama söylemedi.
“Sen hangi hastalığın duygusunu yansıttın, eğer resmi varsa bakabilir miyim Aida?”
Bir dakika! Hani sessiz kalacaktım…
Yüzüme tekrar ciddi maskemi taktım ve mesafeli bir şekilde telefonum ile yanına gittim ardından resmimi gösterdim. Ben ne kadar mesafeli olsam da çok birbirimize çok yakındık aynı anda telefona baktığımız için yüzümüzün arasında bir karışlık mesafe vardı. Ne kadar yakın olduğumuzu idrak edip hızlıca oturduğum alana geri oturdum.
“misofonya için Çok iyi bir anlatım, hastalık misofonya doğru mu?”
“Evet doğru” dedim sadece
“Peki, nasıl bu kadar iyi yansıttığını öğrenebilir miyim?”
“Belki başka bir zaman” Bu sefer ise Baran Bey anlayışla gülümsedi. Benle Konuşurken arada yazdığı not defterine bir şeyler yazıp tekrar benle göz teması kurdu.
“Resim çizmek sana ne hissettiriyor peki Aida?”
“Acının renklere yayıldığını” Baran Bey tekrar bir şeyler yazdı
“Ne tarz bir acı peki? Acı çok büyük bir kavram”
“Dışlanmışlık, Aile tarafından sevilmeme” neden gözlerim dolmuştu? “Ailede sevilmeme, arkadaşlar içinde sevilmeme, matematiğim iyi değil diye geri zekâlı olarak görülmek” artık gözyaşlarım yanağımdan sel misali akıyordu.
“Peki, istersen burada bırakabiliriz” Baran Bey söylediği sözden sonra masasının çekmecesinden mendil çıkartıp bana verdi gözyaşlarımı silerken konuşmaya başladım. “Aileme anlatmasanız olur mu?”
“Konuşmalarımızın bu odada ikimizin arasında kalacağına emin olabilirsin Aida”
Ben odadan çıkarken annem içeri girdi
“Nasıl geçti Baran Bey?”
Bana sormadan önce psikoloğa sormuştu… Bana verilen değer işte buydu.
“Hiç konuşmadı ama çizimleri her şeyi anlattı”
Yorumlar
Yorum Gönder