ÖLÜM SAATİ 1. BÖLÜM SADECE BİLEKLİK

 

16 AĞUSTOS 2023


Zaman o an ağırlaştı, neredeyse durdu. Deniz kıyısında, hafif esen rüzgârın arasında Zarek bilinçsizce mırıldanıyordu o uğursuz şarkıyı:


“Ölürse annem, babam,

Ben o zaman yaşayamam.”


Sular sessizce yükseliyor, küçük tekne dalgalar arasında savruluyordu. Annem ve babamın korku dolu yüzleri suda kaybolurken, ben çaresizce bağırmak istedim:


“Zarek, dur!”


Ama sesim dalgaların uğultusunda boğuldu.

Sular onları acımasızca içine çekiyordu. Gözlerim dolu dolu, içimde büyüyen suçluluğu hissediyordum. Her şey durmuş gibiydi; nefes almak zorlaşmıştı.


Zarek, içindeki çaresizliği yenmek için yaşatmaya çalıştı. Titreyen dudaklarından yeni bir şarkı döküldü:


“Yaşamın ateşi içimde yanıyor,

Umudumla direneceğim her zaman.”


O an yanımızda beliren yumuşak ama ağır bir ışıkla, Yüce göründü. Yüzünde huzur vardı, ama gözlerinde sadece Zarek’in anlayabileceği derin bir güç ve sertlik saklıydı.

Benim dikkatimi çeken şey, Zarek’in gözbebekleri çevresindeki parlak, sihirli lacivert halka Velvaria’nın “gece mührü” kaderimizin ve gücümüzün işaretiydi.

Yüce alnına elini bastırdı. Zarek’in gece mührü soluk maviye dönüştü. O an Zarek’in içinde keskin bir acı yayıldı; sanki gücünün bir parçası donuyor, yavaş yavaş kayboluyordu.


“Esvya, Zarek,” dedi Yüce, sesinde otoriteyle, “Bana gelin, konuşmamız gerekiyor.”


İçim ürperdi. Korku ve çaresizlik içinde onun peşinden gittim. Sessiz ve kimsenin ulaşamayacağı bir yere vardık.


Zarek dondu; nefesi kesildi. Ruhunun derinliklerinde bir esaret başladı.


“Sen sadece bizim kuklamızsın, Zarek. İpler bizde,” dedi Yüce, sesi buz gibi keskin.


Kardeşimin içinde büyüyen fırtına gözlerim önünde dondu kaldı.


Yüce sessizce uzaklaştı, arkasında bıraktığı gölgeyle birlikte.


Kardeşim hareketsizdi; zaman ve hayat ona sırtını dönmüştü.

Ve ben, sadece izlemekle kalakalmıştım.


                                                  ⏳

GÜNÜMÜZ


Zaman, hâlâ nabzımı tutan, tenime sinmiş bir sır gibi üzerime çökmüştü. Tek kurtuluşum, bu projedeki paraydı.

Varneth belediye binasının önünde, bilmediğim bir proje için öylece bekliyordum.


Hem de sadece para uğruna.

Para insana her şeyi yaptırabiliyordu.


Etrafı incelemeye başladığımda garip bir şekilde çok az insan vardı. Her zaman dolu olan, gerektiğinde dört saat ayakta beklediğimiz bu bina şuan bomboştu. Ben ile birlikte beş kişiydik.


İstem dışı kulaklarım, kumral, kıvırcık saçlı bir kızı ve yanındaki sarışın kızı dinledi.


“Mailin sahte olduğunu söylemiştim!” diye sinirle sitem ediyordu kumral saçlı kız. Sarışın ise inatla mailin gerçek olduğunu söylüyordu.


Demek ki, o iki kız da bu mail için gelmişti.


Sonunda binanın içinden siyah takım elbiseli bir adam çıktı. Uzun boyluydu ve gözlerindeki gece mührü, bu ülkenin vatandaşı olduğunu gösteriyordu. Açık kumral saçlarını *Low fade modelinde yaptırmıştı ve ona çok yakışmıştı. Önce bize baktı, sonra dudaklarını yana doğru kıvırarak konuşmaya başladı:


“Varneth’i güçlü kılan, taş duvarları değil; o duvarların ardında atan yüreklerdir. İşte bu yürekler sayesinde Velvaria’nın sağlık alanındaki çalışmalarını en üst düzeye taşıyacağımıza inanıyorum. Sizleri bu kararlılığınızdan dolayı gönülden tebrik ediyorum.”


Sağlık alanı mı?


Herkes anlamaz gözlerle birbirine baktı. Zaten topu topuna beş kişiydik; nasıl sağlık alanında üst düzeye geçecektik?

Biraz önce kulak misafiri olduğum sarışın kız hiddetle konuşmaya başladı:


“Pardon? Bu attığınız mailde sağlık ile ilgili hiçbir şey yazmıyor. Televizyon programında benzediği için katıldım ben! Bize ne yapacaksınız?”


Adam sarışın kızı incelemeye başladı, ardından ciddi bir ses tonuyla konuştu:


“Galiba maili düzgün okumamışsın, Parla hanım. Mailde seçimi tamamen size bıraktık; bu da mailde yazan ‘Kabul etmek ya da kaçmak senin elinde.’ cümlesi. Üstelik televizyon programı yazısını biz hiçbir yerde yazmadık.”


Adının Parla olduğunu öğrendiğim sarışın sustu.

Konuşan adam tekrar ciddileşti:


“Başka sorunuz yoksa, sizi toplantı alanına davet ediyorum. Okları takip ederek ulaşabilirsiniz. On dakika sonra görüşmek dileğiyle.”


Ve ardından çekip gitti. 


Binanın loş koridorlarında yürürken, diğer katılımcılarla göz göze geldim. Sarışın kız Parla’yla ilk kez ciddi bir şekilde konuşmak zorunda kaldım.


“Sen de buradasın, değil mi?” diye fısıldadım.

Parla şaşkın ama dik bakışlarla cevap verdi: “Evet… Sen de mi?”


Kıvırcık saçlı kumral kız, arkamızdan bakarken hafifçe başını salladı. Herkes birbirini dikkatle süzüyor, ama kimse gerçekten ne olacağını bilmiyordu.


Konuşan adamın odadan çıkışının ardından, kısa bir sessizlik çöktü. Kumral olan hafifçe gülümseyerek, “Sanırım artık resmi olarak katılımcıyız,” dedi. Parla ise mızmızlanarak “of, iğrenç kokuyor sanki… kan gibi” 

Parlanın cümlesinden sonra hemen onlara doğru döndüm.

“Kızlar… telefonun ışığını açar mısınız” sorduğum soru karşısında kızlar bana baktı. Ben ise iki defa ellerimi çırparak onlara bakmaya devam ettim. “kızlar açsanıza?” Sesim biraz daha ciddi çıkınca kumral ve Parla telefon ışıklarını açtı, talimatımı bekliyorlardı. “Ok işaretlerine çevirin.” Kızlar tereddüt dahi etmeden ışıklarını sağa doğru işaret eden oka çevirdi. Önce Parla’nın tiz sesiyle çığlığını sonra ise Kumral’ın ettiği küfürü işittim. Bir elim ile Parla’nın ağzını diğer elimle ise Kumral'ın suratına okkalı bir tokat attım. “Kendinize gelin bizi ifşa edeceksiniz!” Kumral olan kekeleyerek konuşmaya başladı”B- bunlar Gerçek kan!” Parla ise sinirle kumral’a cevap verdi “Yok sahte olacak gerizekalı, tabii gerçek!” Onların aralarına girdim. “İkimizde kapatın çenelerinizi biraz daha salonda bulunmazsak şüphelenecekler.” Kavga etmeyı bir kenara bırakıp beni dinlemeye başladılar “şimdi hızlıca salona gidiyoruz ve bir şey bilmiyor gibi davranıyoruz.” Kızlar kafalarını olumlu anda sallayıp beni takip ettiler. 

Yaklaşık iki dakika sonra salona varmıştık. Diğer iki kız ön koltuğa oturmuş bizi izliyordu. Konuşmayı yapan adam gülümsedi “Sonunda geldiniz, bizde sizi bekliyorduk” adamın gülümsemesi beni geriyordu. Diğer iki kızın yanına oturduk adam Tekrar konuşmaya başladı. “Sanırım öncelikle kendimi tanıtmalıyım,” dedi. “Ben Kaelen Velkar, bu projenin sorumlusu ve yöneticisiyim. Buradaki görevim, sürecin güvenli ve adil şekilde ilerlemesini sağlamak.”

 Bir süre sustu, bizi süzdü.


Ne süreciydi, ben neyim içine girmiştim…


Kaelen, tekrar konuşmaya başladı,hafifçe gülümsedi. “Şimdi küçük bir formalite var,” dedi, sesi öyle sakin ve sıradan ki, ilk anda önemsizmiş gibi geldi. “Herkesin doldurması gereken bir form. Çok basit; korkacak bir şey yok.”


Masalarımızın Önümüzde duran kalemleri yeni fark etmiştim.


Gözleri yeniden odadakilerin üzerinde gezindi, her bakışı birazcık huzursuzluk yayıyordu. “Sadece imzalayacaksınız ve… evet,” diye devam etti, dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. “Öldükten sonra organlarınızın kimsesiz çocuklara bağışlanmasını onaylıyorsunuz. İşlem hızlı, rutin, basit. Endişelenmeyin, gerçekten.”


  Bu adam Ne saçmalıyordu? 


Kumral ayağa kalktı, kendini süzdü “Pardon? Ben yaşamayı ve organlarımı seviyorum”

Ayaktaki kumrala baktım gerçekten çok güzeldi. Kıvırcık saçları… kıvrımlı ve kum saati fiziği… kısacası olmak istediğim kızdı. 


“eisa Hanım, öleceğiniz günü biliyor musunuz?”


 Kumral’ın İsmi eisa’yı ve ona çok yakışmıştı


Eisa, Kaelen’a başka bir şekilde soru Sordu. 


“Peki siz bizim öleceğimiz günü nereden bileceksiniz?”


Kaelen gülümsedi “ölümünüzü tabii bilemeyiz ancak size vereceğimiz formalite formda öldükten sonra organ bağışı yapacağınız yazıyor,buda demek oluyor ki Velvaria Sağlık Kuruluşu onaylı, belgeli şekilde bağış yapıyorsunuz, bizde paranızı veriyoruz”  


Bu sefer araya giren bendim. “ Peki bu para ne kadar?”  


“Formu imzalayan herkese üç milyon dolar verilecek”


 Kaelen’ın dediği miktardan sonra ağzım açık kaldı. 


Üç milyon dolar hayatımı kesinlikle değiştirirdi, Zarek ameliyatını olur üstüne yeni hayat kurabilirdik!


Para miktarını duyunca herkes sustu, Eisa yerine oturdu. 

kaelen'ın formu vermesi için öylece durdular. Adeta kurbanlık koyun gibi


Kaelen sessizliği bozdu “Sonunda anlaştık” ardından hayatımı değiştirecek o formu verdi, hızlıca okumaya başladım.


VELVARIA SAĞLIK KURULU – ÖLÜM SAATİ PROJESİ FORMU


Uyarı: Bu formu imzalayan kişi, aşağıdaki şartları eksiksiz kabul etmiş sayılır. Form imzası geri alınamaz ve yasal olarak bağlayıcıdır.


1. İmzacı, Ölüm Saati Projesi kapsamında, ölüm anında organlarının Velvaria Sağlık Kuruluşu tarafından kimsesiz çocuklara bağışlanacağını kabul eder.


2. İmzacı, projenin herhangi bir sonucu, yan etkisi veya ölüm riskine ilişkin itirazda bulunmayacağını ve tüm sorumluluğu kabul ettiğini beyan eder.


3. İmzacı, Ölüm Saati cihazının takılması, çalışması ve sürelerinin denetim altına alınması sırasında tüm uyarıları eksiksiz yerine getireceğini taahhüt eder.


4. İmzacı, projeye katılım nedeniyle ortaya çıkabilecek tüm psikolojik, fiziksel ve yasal sonuçları kabul eder.


5. Formun imzalanması ile birlikte, ölüm sonrası organ bağışı ve projeye katılım nedeniyle doğacak her türlü sorumluluk ve hak talebinden feragat edilmiş sayılır.


6. imzacı, formu imzalanması ile verilecek olan üç milyon doların sahibi olacaktır.


7. imzacı, proje kuralların uyulmadığı takdirde “ölüm saati” projesi kapsamında verilen parayı alma hakkına ve imzacının harcadığı parayı geri isteme sahiptir.

 

Kısa bir süre duraksadım, ölüm saati ne demekti. bu formu imzalarsam bana neler yapacaklarını bilmiyordum ancak koridordaki kanlar beni korkutuyordu. kısa bi an gözlerimi beyaz tavana çevirdim.


 sahi Zarek için hayatımı riske atmama değecek miydi? o değil miydi ailemi elimden alan, bana böbürlenen, bana hava atan. tavanda Zareki gördüm, sönen Altın gözleri bana bakmıştı.


“Abla nefes alamıyorum” diyordu, adeta yatağında çırpınıyordu. “Abla ben annemin yanına gitmek için fazla küçük değil miyim?” gençti. yirmi üç yaşında hayatının baharını yaşaması gereken bir gençti. “Abla çok özür dilerim üç yıl önce ailemizi ben yok ettim, en azından sen yaşa.” ağlıyordu. mahvolmuştu.


 “Zarek sus artık!” bağırmam ile Zarek’in Halüsinasyonu kaybolmuştu, herkes bana ve yanaklarımdan akarsu gibi yaşlar akan bal rengi gözlerime bakıyordu. kaç dakikadır tavanla bakışıyordum?


kaelen koşarcasına yanıma geldi.“Esvya!” herkes telaşla olanları anlamaya çalışıyordu. kaelen oturduğum sandalyenin boyuna kadar eğilmişti, o da olanları anlamaya çalışıyordu. gözlerim bulanık görüyordu, beynim sesleri ayırt edemiyor, kulaklarım sanki hiçbir şey duymak istemiyormuscasına çınlıyordu. batan gemi gibi yavaşca çöküyordum, kendimle olan bu savaşta ekipmansız düşmanın yanına gidiyordum sanki. Hissettiğim son şey Kaelen’ın “Beş dakika mola!” diye bağırıp beni kucağına aldığı gibi bir yere koşturduğu andı.

                    

                                                      ⏳

  16 AĞUSTOS 2009 


“Abla bak kocaman oldum” Esvya gülümseyerek cevapladı “Evet ablacığım kocaman oldun” Zarek daha fazla gülümsedi eliyle altı rakamını gösterdi “Bak bu kadar oldum ben” esvya eliyle önce on sonrada bir rakamını yaptı. “Bak benim yaşım artık parmaklarımla gösterilmiyor bile” Zarek kendi parmaklarına baktı. “Bende öyle olacağım ki!” esvya Zarek’in sarı saçlarını okşadı. “annemler uyanmış mıdır acaba abla?” 

“Uyansalar gelirlerdi değil mi?” 

zarek, esvya’yı belli belirsiz onayladı. “Abla bugün benim doğum günüm ya…” Zarek çekingendi, ablasından bile çekiniyordu. “Evet ablacığım bu gün senin doğum günün, bir şey mi isteyeceksin?” Zarek yeniden onayladı “Ama bana anlatmazsan bilemeyeceğim değil mi? o yüzden bana söylemen lazım” 

“Abla çok güzel bir orman var yürüme mesafesi oraya gidelim mi?” Esvya bir an duraksadı altı yaşındaki bir çocuk neden ormana girmek isterdi? 

“Neden ormana gitmek istiyorsun ki?” Zarek sorumu cevapsız bıraktı. “Hadi ama eğer söylemezsen amacımız olmaz ki” Esvya sabrının son damlalarına gelmişti. 

“akçaağacını görmek istiyorum abla, keman o ağaçtan yapılıyormuş” Esvya yeniden şaşkına uğradı bu yaşta bunları nerden öğrenmişti?

“O ağacı görmek istiyorsun yani?” 

zarek tereddüt bile etmeden büyük bir hevesle onayladı

Esvya gülümseyerek seslendi “Hazırlan o zaman geç kalmayalım.” 

Zarek ablasına cevap bile vermeden odasına koştu, “sadece bir ağaç” diye düşünmeden edemedi Esvya, kendisi için önemli olmayacak sıradan bir ağaç kardeşinin yüzünü güldürecek, gününü mutlu edecekti. “Zarek beş dakikan var acele et!” Esvya sözünü bitirmeden Zarek koşarak merdivenlerden indi. “Hazırım abla nasıl oluşum?” siyah bir üst ve ona zıt beyaz pantolon giymişti sarı saçlarını özenle taramıştı “Çocuklar ne bu tantana, bu sefer ne için kavga ediyorsunuz” Annesinin sorusu karşısında Zarek Yeniden hevesli, heyecanlı bir şekilde konuştu 

“Anne ablam beni ormana götürecek! Ormana gideceğim!” Annesi gülümsedi onların kavga etmediği anıları çok seviyoru şuan ise Esvya, Zarek’in saçlarını seviyor onu ormana götüryordu. Orman yakın olduğu için anneleri onlara izin verdi, hatta orda yemek için sandviç yapmıştı elleriyle “Lütfen dikkat edin, esvya bekle!” İkiside kapının önünde durdu, annelerini beklediler. Anneleri ise en sonunda bir ruj getirdiğini fark edince ikisi de afalladı Anne neden ruj getirdin ki makyaja gerek yok” annesi buruk bir şekilde gülümsedi, ardından eliyle ruju ezmeye başladı.”Anne o ruj çok pahalı ne yapıyorsun!” Annesi ise ezdiği ruju Esvya’nın saçlarının bir kısmına yedirdi “Anne sarı saçlarımı seviyordum!” Annesi Onu dinlemeden Zarek’in arkadaki sarı tutamlarına da aynı işlemi yaptı. “Bu tutamlar sizi diğer insanlardan ayıran şey olacak merak etmeyin geçici boya, ormanda kaybolursanız sizi bulmak için yaptım” Esvya rahatlamış gibiydi sarı saçlarını çok seviyordu nasıl bilecekti ki annesi boğulurken kalan o son kırmızı tutamı unutmamak için tüm saçını kırmızıya boyayacağını çocuktu ve o ormana götürmek yaptığı en büyük hata olacak, ömür boyu vicdan azabı çekecekti.


Zarek gülümseyerek annesine veda etti, ardından Esvya’nın elini tutarak o ormana gitmeye başladı. Zarek yürürken arada sevinçten zıplıyor, ablasına teşekkür edip duruyordu. On dakika yürüyüp bir akçaağacının gölgesinde oturup piknik yapmaya başladılar. Esvya önündeki denizi keyifle izliyor manzaranın tadını çıkarırken Zarek gölgesinde oturduğu ağacın güzelliğine bakıyordu yeşil yaprakları sararan ağacın oluşturuğu görüntü Zarek için cennetti 

Zarek'in cenneti müzikti, maadiyatları nedeniyle alamayacağı kemanın dokusunu hissetmek istemesiydi. Ancak dokusunu hissedemedi, kendi tercihiydi 

Hayat tercihlerle doludur doğru veya yanlışı ancak yaşayacak bilirdik.


“Yardım edin!” Zarek bu sesi çok iyi biliyordu, Yüce’nin yardım sesiydi. 

“Abla bu Yüce! Yardım istiyor!” 


Esvya anlamaz gözlerle baktı “İyi de Zarek koskoca Yüce’den bahsediyorsun onun güçleri var sence yardım ister mi?” 


“Abla güçler suyun içindeyken etkisiz kalır, Yüce’nin gücüde etkisiz kalmış demek ki”

Zarek biz daha yardım sesini dinledi ardından Esvya’ya bile hesap vermeden karşıdaki denize doğru koştu. Yüce’yi kimse görmezdi o başka kılıklara girer o şekilde insanlarla konuşurdu ancak şuan Zarek’in önünde denizi andıran masmavi gözler ve sırma saçlı olan kız yardım istiyordu


Yüce kadındı onu herkes erkek sanarken.


“Gerçekten ateşkes düşünmedin değil mi Nyxira?”


Yüce kadındı ve adı Nyxira’yı bu sırrı sadece Zarek biliyordu. 


“Doğduğum anda bana hediye edilen kıymetli hazinem sihrimi bağışlıyorum Yüce diye tanıdığımız olan Nyxira’ya bana verilen bu kıymetli hazineyi al benden onu o denizden kurtar” 


Zarkek’in gözünden bir damla yaş düştü, gece mührü sönerken, kabullenişinin damlasıydı


Bir damla daha düştü o düşen damla hayalleri için


Üçüncü damladan sonra saymayı bıraktı Zarek, üçüncü damla ona özeldi çünkü ablası gelmişti


Esvya geç kalmıştı Zarek tüm güçlerini Yüce’ye bağışlamıştı


“Zarek dur!” Esvya’nın çırpınışları hiçbir fayda etmezken Zarek gücünün kıymetini ya da kıymetini anlamış, Yüce ise o sudan çıkmanın sevinciyle kurulanmaya başlamıştı. Yüce koşarak Zarek’in yanına geldiğinde Zarek’i o kadar mutlu göremedi doğuştan gelen hazinesini kaybetmişti. 


“Çocuk” Yüce’nin seslenmesi ile Zarek ona döndü Yüce ise Zarek’in boyuna ulaşmak için diz çöktü. 


“Efendim…” diye cevap veren Zarek utanıyor, ağladığı için kızaran yüzünü efendisinden saklıyordu.


“güçlerin nasıl aktif olduğunu biliyor musun”


Zarek kafasını o

Olumlu anlamda salladı


“O zaman neden üzülüyorsun” 


Zarek’in sakladığı yüzü bu sefer Yücesine döndü


“Her güç fedakarlık ister, sen o fedakarlığı en iyi şekilde getirdin” 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PERDE VE ARKASINDA 1. BÖLÜM: GEÇMİŞİN İZİ

PERDE VE ARKASINDA 2. BÖLÜM

PARMAKLIKLARIN ARASINDA1.BÖLÜM KUŞLAR